Her gecenin bu vaktinde
Şiirler damlardı yüreğime zehir niyetine,
Zifiriye kadar dilendim dualarca
Gelişini son avuç açışımda hissettiğim...
Hani insan duvarlar aşarda
Perde aralamaya güç bulamaz kendinde,
Bir nefeslik mesafede soluğum kesilmiş
Adımlarım yılları taşır gibiymiş
Sanki her sevda, kamburdu sırtlarda
Zamanına hapsolmuş yolcu gibiydim
Başka devrin gemisinden inmekteydim,
Yabancısı olduğum ülkede
Lisanımı bilen tek sendin.
Öyle bir geldin ki; cocukluğumdan bu yana
Sevilmemiş her zerreme kol kanat gerdin.
Ne hatıralar bıraktı rastladıklarım
Güveni en son vurulduğumda
Sevmeyi ilk defa inandığımda
Ağlamayı çare olmadığında bıraktım.
Sonra kaleler ördüm acizliğime
Çıkmak istedim herkes içeriye hücumdayken
Tüm hislere açtım, yutkunacak son kuru nefesim;
Ve kabustan rüyaya uyanır gibi
Karmaşamda bahçelerce çiçek açtın
Kaçışımı hülyalı yollarla sarmaladın
Bunca savaşı ömrüme yüklenen ben
Avuçlarımdan öptün ya sevdayla barıştım.
Ellerim saçlarından aktığında
Türkülerce yanık sevdalar dolar kulağıma
Nereden tanıdık ki bu sesler
Aşinayım bakışına, ardına, yanına
Babamın kokusundan mı koymuşlar sana
Kuytu olmalı koynun sağanaklarda
Başımı omzuna her yasladığımda
Özlesin alnım dudaklarını,
Fısılda gürültülü ne varsa.
Kimsesiz seni tanımayan hücrelerim
Sindire sindire yağ tepeden tırnağa
Ben sana sayfalarca seslendim,
Şiirler hasret adına, yakışına
Ben seni yazayım, seni okudukça
Sen yâr ol, sevda ol, türkü ol bana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder